“Sahnede yaşamak için varım, oynamak için değil”

“Sahnede yaşamak için varım, oynamak için değil”

nedim saban 2Onu ilk Dr. Stress ile tanıdık. Ardından ise kitleleri televizyon karşısına sürükleyen, İkinci Bahar dizisindeki Medet karakteriyle evlerimize konuk eder olduk. Sahnelerin küçük dev adamı, on parmağında on marifet olan Nedim Saban ile sahneledikleri çocuk oyunları başta olmak üzere tiyatro ve tiyatroya dair herşeyi konuştuk.

Çok klasik olacak ama kısaca kendinizden bahseder misiniz?

1967 yılında doğdum. 12 yaşında yazdığım ilk çocuk oyunumla ise Unicef ödülünü kazandım. 1982 yılında Beş Kafadar Çocuk Tiyatrosu’nu kurdum. 1986 yılında Robert Lisesi’nden mezun olduktan sonra ABD’ye giderek, tiyatro eğitimimi tamamladım. New York Üniversitesi’ni bitirdikten sonra ise 1992’de Türkiye’ye dönerek, Tiyatrokare’yi kurdum. Uzun süre televizyonda Dr. Stress adlı talk Show programını sürdürdüm, İkinci Bahar gibi dizilerde oynayarak, yazarlık, oyunculuk ve danışmanlık yaptım.

12 yaşında çocuk oyunları yazarak adım attığınız tiyatro hayatınızın bugünlere geleceğini hiç tahmin eder miydiniz? O günlere geri döndüğünüzde aklınızdan neler geçiyor?

Yapmak istediklerimin çok az bir kısmını gerçekleştirdim sadece. Mesleğimde başarılı olmuş olabilirim ancak hedeflediğim ve düşlediğim çok farklı şeyler vardı.

12 yaşında çocuk oyunları yazmaya nasıl karar verdiniz? Sizi özellikle çocuk oyunları yazmaya iten güç ne oldu?

Şu an otopark olarak kullanılan tarihi Tepebaşı Tiyatrosu yanmış, kurtarılan terzihanesi ise deneysel sahneye döndürülmüştü. Orada “Birlikte Oynayalım” adlı bir interaktif çocuk oyununu izledim ve oyuna dahil oldum. O cumartesi sabahını hiç unutmam. Tiyatro ateşi içime düşüp, beni yakmaya başlamıştı. Daha sonra çocukların oynadığı Yarın Bütün Dünya oyununu seyrettim Harbiye’de. O kadar etkilendim ki her Cumartesi aynı oyuna gitmeye başladım. Artık haftanın 6 gününü, haftada 1 gün tiyatroya gitmek için yaşıyordum. Ve her hafta okuduğum Milliyet Çocuk Dergisi’nde Unicef’in yarışmasının haberini okuyunca, elim kendi kendine oyun yazdı.

Çocuk oyunlarını kaleme alırken konuları nasıl buluyor ya da oluşturuyorsunuz? Bu anlamda size esin kaynağı teşkil edecek şeyler neler?

Şu aşamada daha çok sosyal sorumluluk projelerinde yoğunlaşıyoruz. Örneğin Geberit adlı kuruluş bizi arayıp, dünyanın su kaynaklarının tükendiği ve su tasarrufu hakkında bir proje yapmak istediklerini söyledi. Bu sorunun ne kadar büyük olduğunu bilmiyordum. Biraz araştırdıktan sonra oyun kendi kendini yazmaya başladı zaten. Hayvanları da çok sevdiğim için sokakta yaşamak zorunda kalan hayvanları yazdım. Zaten Goody bu konuda çok duyarlıydı ve bir proje yapma heyecanı taşıyordu. Geçtiğimiz yıl Anavarza Bal firmasıyla tanıştım. Her tarihi bir kenti sahiplenmeleri, hem de doğal hayat konusundaki duyarlılıkları beni çok etkiledi. Arıların dünyasını araştırdım, onları çok sevdim ve doğal dengeler konusunda bir oyun yazdım.

Sizce iyi bir çocuk oyununun taşıması gereken özellikleri nelerdir?

Çocuk tiyatrosu öncelikle içerik olarak çocuğu iyi bir insan olmaya çağırmalıdır. Ama kesinlikle didaktik olmamalı. Kimse tiyatroya bir şeyler öğrenmek için gitmez ama öğrenerek -daha da ileri gideyim-  yaşama bağlanarak çıkar. Biçim olarak ise çok daha fazla geliştirilebilir çocuk tiyatrosu. Ancak yetişkinlerin oynadığı yerlerde sabahları açıkçası yer işgal eder gibi perde açınca, istenilen biçimi yakalayamıyor. Zaten oyunların oynandığı sahneler de ne yazık ki donanımsız oluyor. Konuyu ciddiye alan tiyatrolar var. Ancak kültür politikasında geleceğin tiyatrosunu yaratmak olmadığı için koşullar çok sınırlı.

Gönül, çocuk tiyatrolarımızın çocukların zengin hayal ve düş dünyasını yakalamasını isterdi. Bir de çocuğu, büyümesi beklenen biri olarak görmek yerine, farklı algıları olan, hayal gücü yüksek bir birey olarak değerlendirmeli ve oyun oynarken ona üstten bakmayıp, küçümsememek gerekiyor. Bu nedenle Tiyatrokare oyunlarını hazırlarken her zaman pedagojik danışmanlardan destek alıyor. Davranış Bilimleri Enstitüsü’nün bu konuda çözüm ortağımız olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Çocuk ile tiyatro ilişkisini nasıl ifade edersiniz?

Oynamak bir içgüdü, tiyatro da çocuğun doğasında olan bir şey. Önemli olan sadeliği, çıplaklığı yakalayan ve çocuğun ruhuna hitap eden oyunlar yapabilmekte.

4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’nde Şişli Belediyesi’nin de destekleriyle Profilo Kültür Merkezi’nde perdelerini açmış olan Goody Çocuk Tyatrosu, Tiyatrokare işbirliğiyle hayvan sevgisi temalı tiyatro temsilleriyle ilkokullara konuk olacak. Yazıp yönettiğiniz “Bir dostluk Hikayesi” isimli oyun hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Oyunu üç yıldır Türkiye’nin çok farklı yerlerinde sahneledik. Oyun, bir ev köpeğiyle, sahipsiz bir kedinin dostluğunu anlatıyor. Yakın zamanda kaybettiğim köpeğimle beraber geçirdiğim 12 yılda, hayvanların hislerinin insanlardan çok daha ötede olduğuna tanık oldum. İnsan, bilgili! Ama bilgi bazen duygunun önüne geçebiliyor. Ben bu anlamda hayvanlardan çok ders aldım ve oyuna bunu yansıtmaya çalıştım. Oyun çok sevildi. 11, 18 ve 29 Ekim’de Kidzania’da perde açtıktan sonra, Kasım ve Aralık ayı boyunca her Pazar 12.00’de Profilo’da ücretsiz oynayacak.

Geçtiğimiz yıl kurulan ve Dünya Arıcılık Günü’nde gala yapan Anavarza Çocuk Tiyatrosu hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Yazıp yönettiğiniz “Bal Arıları ve Hınzır Ayı” isimli oyun hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Arıların doğal hayattaki önemini Anavarza ile tanıştıktan sonra anladım. Müthiş çalışkan yaratıklar ama inanılmaz bir hiyerarşileri ve organizasyon yetenekleri var. Son derece emekçiler. Binlerce arı belki de kahvaltı tabağında bize fazla gelerek bıraktığımız ve bunun farkında bile olmadığımız miktardaki balı yapmak için sonsuz bir emek harcıyor. Bu konuda insanlara öğretecekleri çok şey var. Einstein’in “arılar tükenirse, doğal hayat dört yıl içinde biter” sözü de çok çarptı beni.

Bir de görsel olarak çok tatlı bir dünya! Minik arılar, vız vız sesleri, kovanlar vs… Yani düşlenmesi güzel olan, zengin bir dünya. Oyunu şimdi pek çok okulda sahneliyoruz. Oyun, Kasım ve Aralık ayı boyunca her cumartesi 12.00’de Profilo’da ücretsiz oynanacak.

Oyunun galasını neden Sivas’ta yaptınız?

Oyunu Sivas’ta sahneleme fikri çok iyiydi. Oradaki çocukların iyi oyunlar izlemeye gereksinimleri var. Kaldı ki ailelerin geçim kaynakları da arıcılık. Yani bildikleri bir dünya. Dünya Arıcılık Günü, Sivas’ta kutlanıyordu. Anadolu’da tiyatro yapma konusunda ısrarcı olduğum için bu fırsatı kaçırmak istemedim.

Çocuk tiyatroyla ne kadar erken tanışırsa o kadar iyidir. Peki size göre anne ve babalar bu anlamda üzerlerine düşen görevi yeterince yerine getiriyorlar mı? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Hem evet, hem hayır… Küçük yaşlarda tiyatroyla tanışsalar bile okul, sınav telaşı belli bir yaştan sonra çocukları tiyatrodan kopartıyor ne yazık ki. Belki de bu nedenle gençlik tiyatrosu yok. Anne, baba ve öğretmen tiyatro konusunda talepkar olmalı, tiyatronun çocuğu belli bir yaştan sonra tamamen kaybetmesine engel olmalıdır.

Çocukların küçük yaşta tiyatroyla tanışması onlara iyi bir seyirci olmanın dışında ne gibi olumlu özellikler kazandırıyor?

Aslında çocuk doğal bir oyuncudur. Kendisini tiyatroyla ifade ederse müthiş bir gelişim gösterir, empati yeteneği ve iletişim becerileri artar. Biz genelde “çocuğum sanata eğilimli” diyen velilerle karşılaşıyoruz. Oysa velilerin bunu bir meslek olarak değil, sadece kişisel gelişim için seçmelerinin de önünü açmalıyız. Geçtiğimiz yıl Avrupa Birliği’nin YEKÜV ile gerçekleştirdiği ve çocuklara çocuk hakları konusunda bir bilinç aşılayan yaratıcı drama eğitimlerinde Tiyatrokare olarak yer aldık. Çocukların gelişimini göründe, dramanın ne büyük bir iyileştirici güç olduğunu ve her şey için kullanılabileceğine tanık olduk, işimize inancımız tazelendi.

Bu nedenle mi Cumartesi sabahlarınızı çocuklar için yaratıcı dramaya ayırıyorsunuz?

Bu eğitimleri hep yapıyorduk. Ancak Profilo’daki merkezimizde kurumsallaştırmaya ve konuda uzman olan Berrin Politi ile işbirliği yapmaya karar verdik. Okul öncesi ve okul çağı için eğitimlerimiz var ve çok keyifli geçiyor.

Çocuğun tiyatroyu sevip, benimseyebilmesi için ne yapmak gerekir?

Bunu bir kültür politikası olarak benimsemek gerekiyor. Ne yazık ki okullarımızın büyük bölümünde halen özensiz prodüksiyonlar, korsan tabir edilen topluluklar var. Kimin yazdığı, nasıl sahnelendiği, bazen kimin bile oynadığı belli olmayan oyunlar oynanıyor. Daha da kötüsü tiyatro bazen ünlük sığ politikanın aleti olarak, çocuğun beynini bile kirletebiliyor. Tiyatronun kötüsü var mıdır derseniz ben açıkçası kötü tiyatro olmaz derdim. Ama duyduklarım ve gördüklerim nedeniyle fikrimi değiştirdim. Bir denetim mekanizması lazım. Ancak bu bir sansür kurulu değil, estetik değerleri, etik değerleri yüksek olan bir kurulca yapılmalı. Denetimi ilçe milli eğitim müdürlüklerine bırakmak ve Türkiye’nin her bölgesinde farklı kriterlerle denetim yapmak çok yanlış.

Çocuk tiyatrolarının şu an ki durumunu nasıl yorumluyorsunuz? Size göre yeteri kadar çocuk tiyatrosu yapılıyor mu?

Nicelik olarak fazla, hatta olması gerekenden bile fazla. Ama nitelik olarak aynı şeyi söyleyemem. Yetişkinlere oyun yapmak için bir basamak olarak kullanılması, yetişkinlere yönelik tiyatronun daha basiti ve küçüğü olarak görülmesi çok yanlış. Çocukları bir arada toplu olarak bulabilmek kolay olduğu için sanki daha kolaymış gibi algılanıyor. Öte yandan belediyeler, okullar o kadar minik bütçeler ayırıyorlar ki dekor, kostüm ve ışık olarak donanımlı, kadrosu geniş bir oyunun sahnelenmesi mümkün değil. İster istemez çıta düşüyor. Ödenekli tiyatroların bu konuyu çok önemsemesi gerekiyor. Örneğin Şehir Tiyatroları’nın Pazar gününü çocuk tiyatrosuna ayırması çok yerinde bir karar. Hiç olmazsa yetişkin oyununa dekor, ışık yetişmez diye prodüksiyonları sadeleştirmek gereği hissedilmeyecek. Ancak uzun vadede çocuk tiyatrosunun özel mekanları olmalı. Pazar günü sadece çocuk tiyatrosu yapmak çözüm değil. Uzun vadede yetişkin oyunlarının seyircisini erezyona uğratabilir.

Sahne sizin için ne ifade ediyor?

Bana bakılan yer değil sahne, benim dünyaya baktığım yer. Orada yaşamak için varım, oynamak için değil.

Son olarak yeni sezonla ilgili nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Eskiden böyle mesajlar verirdim. Şimdi sahnede yaptığım işin zaten yeterince mesaj verdiğini düşünüyorum. Tiyatrokare’de  3 çocuk oyunu, 4 tane de yetişkin oyunu var. Türkiye’nin ve dünyanın  farklı kentlerinde yüzlerce kez perde açıyoruz. Umarım her zaman her yerde aynı yoğunlukta, sağlıklı biçimde perde açabiliriz.